16 Mayıs 2024

Devletin birliğini bütünlüğünü bozan hainler kimler?

Dikkatimi çeken, Demirtaş'a devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaktan, Figen Yüksekdağ'a da devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardımdan ceza kesilmiş olması. Soruyorum: Devletin bütünlüğünü, milletin birliğini bozanlar Kobane davasında mahkûm edilenler mi, onları mahkûm ettirenler mi?

Kobane davası karara bağlandı. Belli ki düşünülmüş, taşınılmış, hin oğlu hin hesaplar sonucu alınmış bir karar. Kumpasın farkında olmayan kamuoyuna, "Bakın tahliyeler de yaptık, suçsuzlara beraat verdik. Sadece devletin birliğini bütünlüğünü bozanlara, terör örgütü üyelerine hak ettikleri cezalar hak ettikleri oranda kesildi, daha ne istiyorsunuz!" mesajı veren bir karar. Hedefte, beklendiği gibi öncelikle Selahattin Demirtaş var, Figen Yüksekdağ da biraz Demirtaş narına yanmış gibi görünüyor.  Eş başkanların birine 42 yıl verip ötekini esirgemek şık olmaz tabii…

Bu son karar değil, bildiğim kadarıyla çeşitli yargı aşamaları var daha. İstinaf, yargıtay, anayasa mahkemesi…Yargı erkinin hal-i pür melâline bakılacak olursa hukukî bir karar ve adalet beklemek safdillik olur ama henüz her şey bitmiş değil.

Benim dikkatimi çeken, Demirtaş'a devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaktan, Figen Yüksekdağ'a da devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardımdan ceza kesilmiş olması. Hak, hukuk, adalet, insaf, vicdan yoksunu bu karar o derece isyan ettirici ki, abuk ve komik  yanına değinmek mahkûm edilenlere saygısızlık gibi geliyor.

Lağım çukurunda debelenen ülkede hangi devletten söz ediyorsunuz?

Ülke, her biri birkaç Susurluk vahâmetinde skandallarla sarsılırken; devlet aparatından çıkan pis kokular dört bir yanı sarmışken; iktidarda, devlet kurumlarında, yargıda, emniyette, kimin eli kimin cebinde belli değilken; iktidar ortakları  devleti parsellemiş, siyaset kurumu senin çeten benim çetem, senin mafyan benim tarikatım kavgasına tutuşmuşken; millet, yaratılan ülke boyu lağım çukurunda debelenirken hangi devletin hangi birliğinden söz ediyorsunuz sayın yargıçlar! Ya da soruyu şöyle soralım: Yanlış sanıkları yargılıyor olmayasınız? Bir ihtimal daha var. Belki gelecek zamana ışınlandınız da devletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü bozan gerçek sanıkları yargılayıp vermişsinizdir bu kararı.

Devlet kurumları çoktandır parsellenmiş, devletin birliği bütünlüğü bozulmuş durumda. Yargıtay'ın Anayasa Mahkemesi'ni tanımadığı, yetmedi Anayasa Mahkemesi hakimleri için yargılama istediği, o hakimlerin terörist ilan edildiği bir devlet işleyişinde hangi bütünlük, hangi birlik kalmış da şimdi birileri onu bozmuş!

Devletin en önemli kurumlarından emniyet teşkilatında, şu iktidar partisi bu iktidar ortağı birbirine düşmüş, birbirlerinin bileğini bükmeye çalışırlarken, sokaktaki sade vatandaş bile yargıda emniyette kimler hangi partinin, hangi bakanın, hangi siyasetçinin adamı, hangi tarikat, hangi cemaat devletin hangi köprübaşlarını tutmuş biliyorken, hangi devletin hangi birliği bozulmuş!

Evet, o birliği, bütünlüğü bozmak için yıllardan beri çabalayan şimdi de birbirlerine düşmüş olanlar var ama siz onları değil, onların emriyle bu ülkenin en has evlatlarını mahkûm ediyorsunuz. Bu ülkeyi, bu ülkenin insanlarını, onların yüzde biri kadar sevseydiniz, düşünseydiniz, halkların birliğini, bütünlüğünü, temiz ve adil bir devlet düzenini onlar kadar isteseydiniz, bu dava beraat kararıyla biterdi.

Bu ülkede toplumsal barışa, ortak yaşam umuduna, halkın kardeşliğine, huzuruna kastetmiş olanlar hep vardı ama hiçbir zaman bu kadar gözü dönmüş, bu kadar hain ve bu kadar pervasız olmamışlar, kendi siyasî, ideolojik, ekonomik beka'ları uğruna ülkenin geleceğini böylesine karartmamışlardı.

Soruyorum: Devletin bütünlüğünü, milletin birliğini bozanlar Kobane davasında mahkûm edilenler mi, onları mahkûm ettirenler mi?

Kobane davası kararları ve bu kararlara alkış tutanlar ülkenin barış ve demokrasi sorununun kilidi olan Kürt meselesini nasıl bir çıkmaza, ülkeyi nasıl bir çözülmeye, milyonlarca insanı, Kürt halkını, gerçek barışçıları nasıl bir yürek soğumasına, nasıl bir umutsuzluğa ve çözülmeye sürüklediklerinin farkındalar mı? Verdikleri ve alkışladıkları kararlar asında böyle bir çözülme, kaos ve çözümsüzlük amaçladıklarını düşündürüyor.

Kobane kararı HDP'nin kapatılma kararının işaretini veriyor

Kobane'den sonra sırada Anayasa Mahkemesi'nde bekleyen HDP'nin kapatılma kararı var. Kurtlar şimdiden DEM Parti diye ulumaya başladılar bile.

Uzun söze gerek yok. Kısaca siz diyorsunuz ki, bölgede ve Türkiye sathında Kürt halkına legal, demokratik siyaset yaptırmayız. Millî irade sözünü dilimizden düşürmeyiz ama milyonların iradesi geçersizdir, çünkü HDP seçmenini milletten saymıyoruz. Parti de kurdurmayız, kurarlarsa da yaşatmayız.

Diyorsunuz da ne oluyor! Olan vatana millete, halka, ülkenin geleceğine oluyor. Ve gerçek bölücülerin, gerçek devlet ve millet düşmanlarının yüzü Kobane davası kararlarına apaçık yansıyor.

Fark etmediğiniz; Türküyle Kürdüyle halkın aynada yansıyan o yüzleri artık görmeye, tanımaya başladığı. Terör umacınızın, beka yutturmacanızın, Kürt düşmanlığının raf ömrünü tükettiği.

Önümüzde zor günler var ama bilin ki devran artık tersine dönüyor.

Oya Baydar kimdir?

Oya Baydar, subay bir baba (Ahmet Cevat Baydar) ve Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden Behice Hanım'ın kızı olarak 3 Temmuz 1940'ta İstanbul / Kadıköy'de doğdu. Politik mücadele yıllarında içinde bulunduğu yapılara karşı da eleştirel bakışını esirgemeyen açık sözlü tavrıyla özgül bir etki yaratan; görüş, eleştiri ve önerileri her kesimde takip edilen yazar, Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi'ni bitirdi.

Edebiyat hayatına esas itibarıyla 17 yaşında lise öğrencisiyken yazdığı ve Hürriyet gazetesinde tefrika edilen Umut Yolu adlı romanla atıldı. Françoise Sagan'ın Bonjour Tristesse romanından etkilenerek kaleme alınan bu roman, gazete tarafından ismi değiştirilerek Kalbimin Aradığı Erkek adıyla basıldı ve Baydar çok genç bir yazar olarak gazetedeki ilanlarda "Türkiye'nin Sagan'ı" olarak tanıtıldı. Baydar, gazete sayfalarında kalan bu romanını daha sonra kitap halinde yayınlamadı.

1960'ta lise son sınıftayken -kendisine okuldan atılma sıkıntısı da yaşatan- Allah Çocukları Unuttu romanını yayımladı. Baydar'ın ikinci romanı Savaş Çağı Umut Çağı (1963), ilk basımından yaklaşık 40 yıl sonra, 2010'da Savaş Çağı Umut Çağı: Bir Yirmi Yaş Güncesi adıyla yeniden yayımlandı.

Biri tefrika olarak Hürriyet gazetesi sayfalarında kalan, diğer ikisi ise kitap halinde basılan bu üç romanın ardından Oya Baydar, gazetecilik ve politik mücadele içinde geçen yaklaşık 30 yıl edebî eser kaleme almadı.

Hürriyet gazetesinde tefrika edilen romanından aldığı telif ücretiyle Paris'e gitti, orada sosyalist çevrelerle iletişime geçti. Paris'te kurduğu iletişimin etkisiyle sosyoloji okumaya kadar verdi.

1960'ta girdiği İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nü 1964 yılında bitirdi. Aynı yıl sosyoloji bölümüne asistan olarak girdi ve "Türkiye'de İşçi Sınıfının Doğuşu" konulu doktora tezine başladı. Doktora tezinin Üniversite Profesörler Kurulu tarafından iki kez reddedilmesi üzerine, öğrenciler bu olayı protesto etmek için üniversiteyi işgal ettiler. Bu olay Türkiye'de ilk üniversite işgali eylemi oldu.

1966'da Türkiye İşçi Partisi'ne (TİP) üye oldu. Bir süre, ABD'de Columbia Üniversitesi'nde, sosyal bilimlerde istatistik yöntemleri konusunda çalıştı. 1969-70 arası Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde asistanlık yaptı.

Toplumsal hareketliliğin yükseldiği, Türkiye'nin sosyalist düşünce ve örgütlenmeyle tanıştığı 1960'larda, edebiyatı tümüyle bırakıp toplumsal-siyasal yapı araştırmalarına yöneldi ve sosyalist hareket içinde aktif oldu. Sosyalist Parti İçin Teori ve Pratik (1970-71) dergisinin kurucuları arasında yer aldı.

12 Mart 1971 askeri darbesi sırasında Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ile Türkiye İsçi Partisi (TİP) üyesi olduğu için tutuklandı ve üniversiteden çıkarıldı.

Bu dönemde Yeni Ortam ve Politika gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı (1972-79). Eşi Aydın Engin ve Yusuf Ziya Bahadınlı ile birlikte İlke dergisini kurdu ve Türkiye Sosyalist İşçi Partisi'nin (TSİP) kuruluşuna katıldı.

Yazılarıyla ilgili olarak hakkında eski Türk Ceza Kanunu'nun 312, 142 ve 159. maddelerinden 30 dolayında dava açıldı. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında bulunduğu Almanya'dan Türkiye'ye dönemedi ve 12 yıl boyunca Almanya / Frankfurt'ta siyasi göçmen olarak yaşadı. Bu yıllarda Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde, Sovyetler Birliği'nde, Moskova'da bulundu.

Baydar, sürgün yıllarının ardından 1992'de Türkiye'ye döndü. Tarih Vakfı ile Kültür Bakanlığı'nın ortak yayınları olan "İstanbul Ansiklopedisi"nde redaktör, "Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi"nde yayın yönetmeni olarak çalıştı.

Yeniden döndüğü edebiyatta ardı ardına yayımladığı öykü ve romanları ile çok sayıda ödül kazandı. Elveda Alyoşa ile 1991 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, Kedi Mektupları adlı kitabıyla 1993 Yunus Nadi Roman Ödülü'nü, Sıcak Külleri Kaldı romanıyla 2001 Orhan Kemal Roman Armağanı'nı, Erguvan Kapısı'yla 2004 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü, Çöplüğün Generali romanıyla TÜYAP Kitap Fuarı'nda 2009 yılı Dünya gazetesi yılın telif kitabı ödülünü aldı.

İtalyan Carical Vakfı tarafından verilen "Akdeniz Kültürü Ödülü"ne 2011'de Hiçbir Yere Dönüş adlı romanıyla Oya Baydar layık görüldü.

Sıcak Külleri Kaldı romanı ile de 2016 yılının Fransa / Türkiye Edebiyat Ödülü'nün de sahibi oldu.

2001'de Türkiye Barış Girişimi'nin kurucusu ve sözcüsü olan yazar, aynı zamanda PEN Yazarlar Birliği üyesi.

Kitapları 23 dilde yayımlanan Oya Baydar, kuruluş günlerinden itibaren T24'te köşe yazıyor, İstanbul'da ve Marmara Adası'nda yazmayı sürdürüyor.

ESERLERİ

Roman

- Allah Çocukları Unuttu (1960)
- Savaş Çağı Umut Çağı (1963)
- Kedi Mektupları (1997)
- Hiçbiryer'e Dönüş (1999)
- Sıcak Külleri Kaldı (2000)
- Erguvan Kapısı (2004)
- Kayıp Söz (2007)
- Çöplüğün Generali (2009)
- O Muhteşem Hayatınız (2012)
- Yolun Sonundaki Ev (2018)
- Köpekli Çocuklar Gecesi (2019)
- Yazarlarevi Cinayeti (2022)

Deneme

- Surönü Diyalogları (2016)

Öykü

- Elveda Alyoşa (1991)
- Madrid'te Ölmek
- Mırınalı Madride (2007)

Anlatı

- Bir Dönem İki Kadın: Birbirimizin Aynasında (Melek Ulagay ile, İstanbul 2011) Yetim Kalacak Küçük Şeyler (2014)
- Aşktan ve Devrimden Konuşuyorduk
- Oya Baydar ile Nehir Söyleşi (Ebru Çapa ile, 2018)
- 80 Yaş Zor Zamanlar Günlükleri (2021)

 

 

 

 

  

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir yazamama yazısı

Yazıyoruz, söylüyoruz, bağırıyoruz, feryat ediyoruz da ne oluyor, ne değişiyor! Anlamsızlık, yetersizlik, boşuna çaba duygusu

Çocukları kefene sokan ruh hastası ilkel zihniyet

ÇEDES'in amacı çocuklarda çevre duyarlılığını geliştirmek ise, ormanlarımızın, tarım topraklarının, doğal zenginliklerimizin nasıl yok edildiğini, açgözlü vahşi talan düzeninin doğal yaşamı nasıl katlettiğini öğretin

 "Alavere dalavere, Kürt Memet nöbete" mi, hukuka dönüş umudu mu?

Yazının başlığı; çocukluğumdan beri duyup bildiğim, gündelik yaşamda ve siyasette her an tanık olduğumuz haksızlığı, hukuksuzluğu, eşitsizliği ifade eden, yaşam pratiğinden süzülmüş bir deyim...

"
"